Özlüyorum İstanbul’umu

İstanbul’lu doğdum, bir müddet de İstanbul’lu gibi yaşadım, ancak ne zaman ki bu şehir göç almaya ve gecekondylaşmaya başladı, işte ne olduysa bu hummalı göç dalgası adeta cennetten bir köşe olan canım İstanbul yavaş yavaş tedavisi imkansız bir hastalığa yakalandı.

İstanbul sanki kansere yakalanmıştı ve hastalığın tedavisi aç gözlü politikacılar üç-beş oy uğuruna yok olmaya başlayan güzellikleri görmezden geldiler. İstanbul yine de iyi dayandı.

İstanbul, insanı seven, insana değer veren bir şehirdi. Bir İstanbul’lu vatandaşımız ile bir mahalle kavramı ve komşuluk ilişkileriyle yaşamaktan zevk alınan, huzur duyulan, yine ayak bastığınız her cadde ve sokakta yabancı yüz görmek az rastlanır bir tablo iken tanımadığımız hatta selamlaşmadığınız semt sakini yok gibiydi.

İstanbul sanki bu topraklar üzerinde doğan her bebeğin huzur içinde büyüyeceğinin garantisini hissettiriyordu.

Bahçelievler’de pişen yemeklerin kokusu tüm mahalleyi kaplardı. Sıralardaki bereket, insanların temiz kalpliliğiyle eşleşmiş gibiydi. Bugünün çocuklarının ve gençlerini gördüklerinde “Bu nedir?” diyecekleri kalaycı, yorgancı, zarzavatçı, yoğurtçuluk gibi meslekler vardı. Şehrin esnaf ağırlığı ve sanatkar kesimi gayrımüslim İstanbul’lulardan oluşurdu ekseriyetiyle.

Bugünün İstanbul’u ise, içinde barındırdığı tüm insani güzelliklere neredeyse sırt çevirmiş duruma gelmiş ama asla para uğruna her türlü yolu mübah sayan karekter yoksunu müteeahhitler ordusuna rağmen İstanbul’lu, kendi yolunu şaşırmışken İstanbul bütün gücüyle direnmeye devam ediyor.

Ne dağların karı, ne ormanın yeşili ey güzel İstanbul! Dünyanın başkenti benim sevgili yârim, birgün emti hak vaki olduğunda şayet gözlerim açık giderse bilin ki sadece İstanbul’a doyamadığım içindir. Kalın sağlıcakla.

02/03/2023 – Selim Sarmer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir